İngiliz Endüstrileşmesi ve Devletin Piyasaya Etkisi




Marksist ve klasik iktisatın uzlaştığı ender konulardan biri, 1688-1846 arasında, yani İngiliz sanayisinin güçlü bir şekilde ortaya çıktığı zaman aralığında, aynı zamanda İngiliz devletinin piyasaya etkisinin minimum olduğu şeklindedir. Klasik laissez faire düşünüşünün can bulmuş, ete kemiğe bürünmüş hali olarak tasavvur edilen bir İngiliz devleti vardır.

Devlet, İngiltere özelinde endüstriyi
dolaylı veya dolaysız pek çok yol ile uyarmış ve ateşlemiştir. İngiliz devletinin liberal çizgi üzerinden gitmesi, pek çok politik ekonomist için devletin etkinliğinin zayıflığı olarak düşünülüyor ise de, aslında feodal/despotik/otokratik devlet formasyonuna nazaran İngiltere benzeri, merkezi/modern/ulusal devlet çok daha güçlü ve etkileyicidir.  

Savaş, Endüstri ve Piyasa

İngiltere'de endüstri devriminin ortaya çıktığı zaman aralığının, İngiltere'nin savaşlardan başını kaldıramadığı bir dönem oluşu tesadüf değildir. Pekçok tarihçi için ilk küresel savaş olarak nitelenen 7 Yıl Savaşları sırasında James Watt buhar makinesini icat etmiş, İngiltere'nin ilk defa üniformalı, profesyonel bir deniz ordusunu kurmaya yeltendiği sırada İngiliz pamuk endüstrisi patlamasını gerçekleştirmişti.


Peki nasıl?

18. yüzyıl, İngiltere'nin muazzam şekilde borçlandığı bir dönemdir. Napolyon Savaşları'nın hemen ardından, 1816'da İngiltere'nin reel borcu 560 milyon sterlin idi. Bu rakamı yıllık gelire oranladığımızda %160 gibi astronomik bir rakam elde ediyoruz ki, modern zamanların en borçlu ülkesi Amerika'nın dahi borcu, şu anda gelirinin %56'sı kadar. 

İngiliz devleti kime borçlanıyordu? Cevap basit, City of London merkezli tefeci finansörlere. İngiliz devleti, yine pek çok klasik iktisatçının düşündüğünün tersine, o dönemde Avrupa'nın en ağır gelir vergisi uygulayan devletiydi. Ancak diğer devletlere nazaran, ticarileşmiş ve metalaşmış bir ekonomiye sahip oluşu, ayrıca sınırlarının ufaklığından ötürü devletin vergi bürokrasisinin hemen her yere ulaşması İngiltere'nin bu vergilerden daha ciddi bir gelir elde etmesini sağlıyordu.

Bu vergi sistemi, aynı zamanda devletin yüksek finans çevrelerine olan borcunun da en temel karşılığı idi. Özellikle prolaterya üzerine binen ağır vergiler, devlet kanalı yoluyla finansörlerin ve borç sahiplerinin cebine gidiyordu. İngiliz endüstrileşmesi açısından asıl vurucu nokta, emekçinin cebinden tefecilerin cebine akan bu paranın, yine yatırım ve ağır sanayii inşası olarak değer kazanmasıydı. Bu özelliği ile, yani girişimciliği ile İngiliz burjuvazisi, endüstri devrimini ve kapitalist üretim şeklini yarattı.

İngiltere Gümrük Tarifeleri ve Korumacılık

Yine klasikçilerin en önemli fikirlerinden biri, İngiltere'nin endüstri devrimiyle beraber en düşük gümrük tarifesi uygulayan, serbest piyasayı tam anlamıyla yaşayan örnek bir devlet (!) oluşudur.

İngiltere, Napolyon Savaşları'ndan başlayıp 1846'ya kadar uyguladığı %40 gümrük tarifesi ile Fransa, Alman Prenslikleri, ABD, Avusturya gibi diğer önemli devletlerin neredeyse iki katı bir gümrük vergisine sahipti. Aynı dönemde Fransa %35, Almanya %15, Avusturya %22 ve Rusya %35 gümrük vergisi uyguluyordu.

Friedrich List'in geç kalkınan ülkeler için gümrük vergisini zaruri görmesi, aynı şekilde endüstri devriminin oraya çıktığı İngiltere'de de kabul görmüştü. 1846 öncesinde İngiltere hemen hemen her mala, ham maddeden tütüne, pamuğa hatta şekere kadar ciddi bir gümrük tarifesi uygulamıştı. Peki neden?

İngiltere'nin vergi sisteminin, az önce bahsettiğim gibi asıl nedeni mali-askeri sebeplerdi. Savaşı finanse edebilmek için büyük borçlar altına giren Londra, tüketim vergisinden gümrük tarifelerine kadar bulabildiği her alanı kullanarak gelir yaratmaya çalıştı. Bu dönemde bir "yavru sanayii koruma" içgüdüsünün olduğunu pek göremiyorum, ancak mali sebepler yüzünden gümrük tarifelerinin yüksek oluşu açıktır.


Çarlık Rusyasında 1854 Sonrası Demiryolu ve Ağır Endüstri

Endüstri devriminin şüphesiz en etkileyici, en çarpıcı ürünlerinden biri demiryolları. Salt ham madde ulaşımı, tüketim ve üretim merkezleri arasındaki mesafeyi kısaltması açısından değil, aynı zamanda metal-metalurji ve ağır sanayii uyarması açısından da önemli.

İngiltere'yi kapitalist üretime kendi iç dinamikleriyle, burjuvazi-devlet işbirliğiyle geçen bir mekanizma olarak ele alırsak, şüphesiz ki 19. yüzyıla kadar serfliği ve feodal üretim ilişkilerini tasfiye edememiş Prusya ve Rusya'yı İngiltere'den farklı bir kümeye koyma mecburiyeti içerisine gireriz. Bu iki ülke, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısıyla beraber Uzak Doğu'ya da rehber olacak biçimde devlet önderliğinde, kumandacı bir iktisadi anlayış ile kalkınmayı başardılar. Şahsi düşüncem, Türkiye'nin iktisadi kalkınmasını zayıf ve korkak burjuvazi yerine, devlet ve devlet kurumlarının planları dahilinde gerçekleştirmesi elzemdir. Bu sebeple Rusya ve Almanya örnekleri bizim için incelenmesi gereken zaman aralıkları.

Rusya'da Demiryolu

Rusya'nın kapitalizme evriminde sıçrama noktası olarak Kırım Savaşı'nda alınan yenilgiyi belirlemek yanlış olmaz. O zamana kadar geniş nüfusu, büyük ordusu ve güçlü görünen despotik otokrasisi ile endüstriyi öteleyen Rusya, 1854'te Avrupa orduları karşısında aldığı şok yenilginin ardından ister istemez bir iktisadi reform sürecine girdi. 

O döneme dek, özellikle Rus mali bürokrasisinin hakim otokrasiye dayattığı "iktisadi kalkınma", 1854 sonrası cevap buldu. Öncelikle kırsalda serflik kaldırıldı, ve 1789 öncesi fizyokrat Fransa'da uygulanan komünal vergi sistemi getirildi. Rus devleti ve otokrasisi, iktisadi kalkınmayı uygularken ortaya çıkacak bir güçlü burjuvazi veya prolateryadan çekiniyordu, bu sebeple şehirlere göçü engellemek için köyden kente seyahatleri yasakladı. Fakat hem vergi sistemindeki yeni özgürlüklerden dolayı artı değer birikimine başlayan köylülüğün güçlenmesi, hem de Rus devletinin coğrafi genişlikten kaynaklanan nüfuz etme zayıflığı, bu göçleri engelleyemedi. Tabii her şeye rağmen, yarım asır sonra dahi Rus toplumunda prolateryanın oranı ancak %3'tü (aynı dönemde İngiltere'de rakam %30'du!). 

Rus devleti hem iç ikameyi artırmak, hem de endüstriyel gelişimi başlatmak için militarist endüstriye ağırlık verdi. Büyük silah ve cephane fabrikaları, giderlerin önemli bir oranını kapsıyordu. Aynı zamanda diliminde, 1855'ten 1914'e kadar giderlerin en önemli yükümlülüklerinden biri de demiryolu inşası idi. O zaman aralığında demiryolu ağları 850 mil'den 17.000 mile çıktı(Gartrell, 1986, 104). 

Demiryolları demir ve çelik için güçlü bir talep yaratıyordu, Rusya'da 1895-1899 aralığında üretilen yerli demirin %58'i devletin demiryolu inşasına ayrılıyordu (Gartrell, 1986: 153). Rus devletinin toplam yatırımlarının %25'i demiryollarına gidiyordu. Rus Generali Obruchev, 1892'de, demiryollarının her ordu için "düşmanı bir yumrukta deviren" etkili bir silah olduğunu söylemişti ki, Rusya'nın Kırım Savaşı sırasında, İngilizlerin Londra'dan Sivastapol'a 3 haftada nakliye yapabildiği bir ortamda, Moskova'dan cepheye ancak 3 ayda lojistik destek sağlayabildiğini göz önüne alırsak, demiryollarının o dönem Rus devleti için ne denli öenmli olduğunu bir kez daha anlayabiliriz.